65+ Deprem Haberleriyle Nasıl Baş Ediyor?
Dr. Gülüstü Salur, Kognitif Nörolog, 65+ Yaşlı Hakları Derneği Kurucusu
“En sık karşılaştığımız sorun eşlerin ya da diğer aile fertlerinin sürekli haberleri dinlemek istemesi ve bunları tam değerlendirme kapasitesi olmayan yaşlının buna maruz kalması.”
“Yaşlı bireylerin üzüntüleri bir çözüme, desteğe dahil olamayıp dışarda kalırlarsa artmakta. Bu kişileri ellerinden ne geliyorsa afetzedelere destek olabilecek sistemlere dahil etmek en yararlı çözüm olur.”
“Yaşlının mekanla ilişkisi biraz da “son kaleyi koruma” ilişkisi. Mekan değişikliğine büyük direnç olması yaşama çapa atılan alanı koruma iç güdüsü. Alternatiflerin onu köklerinden ayırmayacağını bilmeye ihtiyacı var yaşlının.”
6 Şubat gecesinden bu yana hepimiz deprem afetini yaşıyoruz. Sayılarla ifade etmenin yetersiz olduğu bir insanlık trajedisi içindeyiz. Deprem bölgesinde olmayanlar için, bu trajedinin neden olduğu kedere, kendi kentlerimizin, kendi evlerimizin güvenliğinden duyulan kaygı eklendi.
Zor haberlerin, acıdan haberdar olmanın ardından bir çözüm planı, gereğinin yapıldığı bilgisine hepimizin ihtiyacı var. Hepimiz çarenin, destek çabasının ve ondan doğan bir umudun parçası olmak istiyoruz. Deprem durumunda, zor haberleri izleyen herkes kendi kapasitesinin elverdiği bir yelpazede katkıda bulunmak istiyor. Bu katkı herkesin yapabileceği iyi temennilerde bulunmak, dua etmek ile başlayıp, fiilen afet bölgesine gidip destek çalışmalarına katılmaya varan bir yelpazede değişmekte. Herkes acıya ortak olurken aslında acıyı dindiren bir gayrete dahil olmak istiyor. Eğer dahil olamazsa da büyük bir çaresizlik duygusu ve eşlik eden öfke yaşanıyor.
Bu duygu fırtınasını, depremi haberleri seyrederek, ailesiyle, yakın çevresiyle konuşarak izleyen yaşlı bireyler de yaşıyor.
Peki, yaşlı bireyler bu fırtınayla nasıl baş ediyorlar. Ve bizler, aile mensupları, yakın çevreleri onlara destek olmak için neler yapabiliriz?
Bu değerlendirmeyi sağlıklı yapabilmek için 65+ bireyleri üç gruba ayırmak doğru olacak.
- Birinci grup aktif, üretken, hayata karışan 65 yaş üstü grup.
- İkincisi daha edilgen, pasif yaşam süren 65 yaş üstü grup.
- Üçüncü grup ise bilişsel bozulma nedeniyle durumu değerlendirme kapasitesinde sınırlılık olan grup.
Demans hastası bile olsa yaşlı yas sürecine dahil olmalı
Üçüncü gruptan başlayacak olursak:
Demans hastası olan, ya da daha ılımlı bilişsel bozulması olan kişiler deprem haberlerini tam olarak veya doğru algılayamayabilirler. Haberlere maruz kaldıkları anda algılayıp sonra hatırlamayabilirler. Yanlış algılayabilirler. Belki bir film ya da rüya gibi yorumlayabilecekleri gibi, bazıları da televizyon ekranında gördükleri başka coğrafyaya ait bir gerçekliği kendi sokaklarında, evlerinde oluyor gibi daha büyük bir korku, kaygıyla yaşayabilirler.
Bu durumda tavsiyeleri elbette kişiye, ortama özgü düşünmek gerekir. Yaşlı bireyin gereksinimlerini düşünürken yaşlıyı çocuklaştırmak, yönetilmesi gereken, edilgen bir kişi olarak tanımlamak tabi ki karşısında olduğumuz bir durum. Ancak bir demans hastasının maruz kalacağı haberler, onun bundan nasıl etkileneceği filtresinden mutlaka geçirilmelidir.
En sık karşılaştığımız sorun eşlerin ya da diğer aile fertlerinin sürekli haberleri dinlemek istemesi ve bunları tam değerlendirme kapasitesi olmayan yaşlının buna maruz kalması. Bu durumun sıkıntı yaratması sadece deprem haberleri ile de sınırlı değildir; tartışmalı, kavgalı, gergin içerikli tv programları da demans hastalarında benzer olumsuz etki yaratmakta.
Haber alma hakkının da gözetileceği bir şekilde bilginin paylaşılması ama dozun sağlıklı ölçüde tutulması doğru olur. Afet ile ilgili farkındalığı olan bir yaşlıyı demans hastası olsa bile arada bilgilendirmek ve en temel seviyede yasın yaşanma sürecine dahil etmek yararlı olacaktır.
Yaşlıların üzüntüsü çözüme, desteğe dahil olamayıp dışarda kalırlarsa artıyor
İkinci grup ise, görece edilgen durumda, evde televizyon karşısında bu acı haberleri izleyen yaşlı bireyler.
Bu grubun psikolojik yükünü artıran en önemli unsur, ellerinden bir şey gelmeden izleme halidir. Yaşlı bireylerin üzüntüleri bir çözüme, desteğe dahil olamayıp dışarda kalırlarsa artmaktadır. Bu kişileri, haber izledikleri kanalları kısıtlayıp, yalancı bir normalleşmeye davet etmek yerine, ellerinden ne geliyorsa afetzedelere destek olabilecek sistemlere dahil etmek en yararlı çözüm olacaktır. Bu depremzede çocuklara bere örmekten tutun, nakit veya ayni yardım yapmak, kendi aile çevrelerinden giden bir desteğin parçası olmak gibi sınırsız yolla hayata geçebilecek bir seçenektir. Depremzedeleri destekleyebilme fırsatı bulanlar, maddi, ayni yardımda bulunanlar, sistemsel destek verenler bu acıyla bir nebze daha kolay baş edebilirler.
Bazı yaşlılar ise daha sessiz suskun. Hele yakınlarını kaybettilerse, hele kendilerinden gençler, çocuklar gittiyse. O hep dualardan eksik edilmeyen “sıra bozmayan ölüm” değil de sırayı bozan kayıplar yaşandıysa. Ölüm onları atladıysa, büyük bir suçluluk duyuyor bazı yaşlılar. “İyiyiz” demek bile adeta suçlu hissedilerek verilen bir cevapken bir de böyle bir suçlu hissetme seviyesi var. Yemeği, suyu, mekanı paylaşabiliyorsunuz da “ömrü, vakti al birazı da senin olsun” diyemiyorsunuz. Yasın bu çeşidi ile baş etmek çok daha zor.
Bir çok yaşlı geçmiş acıların hafızasıyla travmaları gençlere göre daha hızlı çözümlüyor
Öte yandan, bir çok yaşlı yas karşısında daha tevekkülle davranmakta, geçmiş acıların, iyileşen yaraların hafızasıyla büyük travmaları daha genç kuşaklara göre daha hızlı çözümleyebilmekte. Bu durumda onların yol göstericiliğine ihtiyacımızı belirtmek, kuşaklararası dayanışmayı besleyen ve toplumsal iyileşmeyi hızlandıran bir yol olacaktır.
Bu gruptaki bazı yaşlı bireyler ise bir an önce normale dönme gayretine girebilir. Televizyon kanallarının erken yas dönemi tamamlanır tamamlanmaz normal yayın akışına dönmesi, deprem haberlerinin sadece haber kanallarına ve saatlerine sınırlanması bir yandan koruyucu görünürken, kişileri normalleşmeye davet ederken bir yandan da deprem bölgesinin ve orada devam eden ihtiyacın görünmez kılınması adeta bir devekuşu sendromu yaratmakta. Yas durumunda acıyı yok saymak, kayıpların ardından yerine getirilen geleneksel ritüellerden yaşlıları onları korumak adına ayrı tutmak iyileşmeyi geciktirmekte, acıyla başetmeyi ertelemek daha kronik sorunlara yol açabilmektedir.
Deprem nedeniyle zorunlu mekan değişikliği ihtimali bile yaşlıları korkutur
Depremin neden olduğu afet ortamı görece edilgen yaşlı bireyler açısından başka bir sorunu da gündeme getirir.
“Ülkemiz deprem ülkesi” söylemleri, başta İstanbul olmak üzere pek çok kentimizi bekleyen tehlike konusunda tartışmalar, insanlarımızda kendi yaşam alanlarının da tehdit altında olduğu duygusuna neden olur. Yasın ilk haftalarında deprem kayıplarının acısıyla yatıp kalkan insamız, takip eden süreçte kendi evinin, kentinin güvenliğini sorgulamaya başlar.
Yaşlanma sürecinin en belirgin özelliklerinden birinin “bir konfor alanı geliştirip, alıştığı düzeni fazla değiştirmeden yaşamı sürdürme çabası” olduğu dikkate alınırsa, hepimizin yaşadığı bu tehdit duygusunun, yaşlılarda daha da ağır seyretmesi beklenir. Bu durumun en sık gördüğümüz yansımalarından biri, risk değerlendirmesi gereken binalarda yaşlı sakinlerin binaların değerlendirilmesine tepki göstermeleri, hatta karşı çıkmalarıdır.
Tüm genellemeler gibi bunu da kendi sınırlarıyla kabul edip, bunun nedenlerini iyi anlayıp çözüm üretmemiz gerekiyor. Burada mağdur, edilgen yaşlıdan değişime dirençli, başkalarına hayatı zorlaştıran yaşlıya keskin bir dönüş var gibi görünmekte. Ama bu direnç, aslında kendini yeterince esnek hissedemeyen, yeniliğe uyum sağlama kapasitesini sınırlı gören yaşlının yerinden olma, elindekini kaybetme korkusudur.
Yaşlının mekanla ilişkisi biraz da “son kaleyi koruma” ilişkisi. Mekan değişikliğine, hatta mekanın içinde düzen değişikliğine bile büyük direnç olması yaşama çapa atılan alanı koruma iç güdüsü. Alternatiflerin onu köklerinden ayırmayacağını bilmeye ihtiyacı var yaşlının. Kökler bazen mekanlara, bazen insanlara salınıyor. Mümkünse aynı mahallede, ya da önceden yaşanmış bir mekanda, mümkünse aynı komşularla, veya aileyle kurulacak bir düzen bu direnci kırmaya yarayabilir. Ama bunların da mümkün olmadığı durumlarda kişinin kendi için en doğru cevabı bulacağına güvenmek ve iplerin onun elinde olduğu güvencesiyle yeni çapalar atmasına zaman tanımak gerekebilir.
Ve son grupta, yaşı kaç olursa olsun sorumlu vatandaş olma geleneği ile yaşlanabilmiş, hayata aktif dahil olan, iyi günde, kötü günde sorumluluk alarak hayata dahil olan yaşlılarımız var. Onlar gerek sivil toplumun bir parçası olarak, gerek bireysel gayretleriyle seferber olmakta ve zor günlerin de gereğini yapmaktadırlar. 65+ Yaşlı Hakları Derneği olarak böyle bir çok mensubumuz olmasının verdiği güvenle yol almaya çalışıyoruz ve onlara öneride bulunmuyor onlardan ilham alıyoruz.