TIP LİTERATÜRÜNDEN ÖZETLER (YAZ 2016)

Prof. Dr. KAYNAK SELEKLER

TIP LİTERATÜRÜNDEN ÖZETLER (YAZ 2016)

  •  
  •  
  •  
  •  
  •   
  •  
  •  

Prof. Dr. Kaynak Selekler

DAHA ÇOK FİZİKSEL AKTİVİTE ÖNEMLİ HASTALIKLARIN RİSKİNİ AZALTIYOR

The BMJ dergisinde 9 Ağustos 2016’da yayınlanan bir meta-analize göre, Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün önerdiğinden daha  yüksek seviyede yapılan fiziksel aktivite, beş önemli hastalığın riskini azaltıyor.

Araştırmacılar bu meta-analizde  daha önce yayınlanmış 174araştırmayı, 5 önemli hastalık      (meme kanseri, kolon kanseri, diyabet, kalp hastalığı ve inme) sıklığı ile toplam fiziksel aktivite arasındaki ilişki açısından  inceliyor.

Araştırmacılar ne kadar aktivitenin çok fazla sağlık yararı sağladığını tahmin etmek için MET dakikaları denen bir yöntem kullanıyor (Metabolic Equivalent of Task (MET): yapılan aktivitenin metabolik eşdeğeri). MET(*) dakikaları, fiziksel aktivite sırasında ne kadar enerji yakıldığını ölçüyor.

Çalışmada özel fiziksel aktivite alanlarını ölçmek için haftadaki toplam MET dakikaları standartize ediliyor. Özel fiziksel aktivite ölçümleri, yaşamda yapılan farklı alanlardaki aktiviteleri kapsıyor. Örneğin: boş zamanlarda yapılan hoşa giden fiziksel aktiviteler, iş hayatındaki aktiviteler, ulaşım için yapılan aktiviteler gibi.

WHO sağlık açısından en az, haftada 600 MET  dakika toplam aktivite yapılmasını öneriyor. Örneğin bu, haftada 150 dakika tempolu yürüyüş veya haftada 75 dakika koşmaya karşılık geliyor.

Sonuçlara göre, yüksek düzeyde yapılan fiziksel aktivite, araştırılan hastalıkların hepsinde riski azaltıyor.

Araştırma bulguları en fazla yararın bir haftada 3000-4000 MET dakikada alındığını gösteriyor. Haftada 3000 MET dakika, günlük bazda yapılan 10 dakika merdiven çıkma, 15 dakika elektrik süpürgesi kullanma, 20 dakika bahçe işleriyle uğraşma, 20 dakika koşma ve 25 dakika yürüme veya bisiklete binme gibi aktivitelerinin hepsine karşılık geliyor.

Bu model, iskemik kalp hastalıkları ve diyabet için çok bariz, meme kanseri için en az belirgin oluyor. Örneğin diyabette, WHO tarafından önerilen en düşük düzey olan haftada 600 MET  dakika, hiç aktivite yapmayanlara göre, %2  düşük risk sağlıyor. Haftada 600-3000 MET dakikaya çıkıldığında riskte, ilave %19luk bir azalma daha elde ediliyor.

Yüksek  düzeydeki fiziksel aktivite 

Diyabette %28

İnmede %26

Kalp- damar hastalıklarında  %25

Kolon kanserinde % 21

Meme kanserinde %14

göreceli risk azalması sağlıyor.

Araştırmacılara göre hastalık risklerini azaltmak için, WHO tarafından önerilen haftada  600 MET dakikadan çok daha fazla fiziksel aktivite yapılmasına gerek var.

(*) MET çalışma sırasındaki metabolizma hızının, istirahat sırasındaki metabolizma hızına oranını ifade eder. Bir MET, kişi tam istirahette iken harcadığı oksijen miktarını tanımlıyor: Yaklaşık  3.5 mL O2/kg vücüt ağırlığı/dakika.

Kaynak:

BMJ 2016354 doi: https://dx.doi.org/10.1136/bmj.i3857 (Published 09 August 2016)Cite this as: BMJ 2016;354:i3857

******

Yukarıdaki çalışmada fiziksel aktivite düzeyiyle sadece beş hastalığın ilişkisi araştırılıyor. Halbuki bilindiği gibi  fiziksel aktivite daha bir çok hastalığın riskinin azaltılmasında ve önlenmesinde önemli. Bunlardan biri de Alzheimer hastalığı ve diğer demanslar. Yeni yayınlanan aşağıdaki makale fiziksel aktivite ile Alzheimer ve demans ilişkisi inceleniyor.

EGZERSİZ DAHA BÜYÜK BEYİN, DAHA DÜŞÜK DEMANS RİSKİ SAĞLIYOR

Bazı eski çalışmalarda fiziksel aktivitenin düzeyi ile inme, periferik damar hastalıkları ve kalp yetmezliği arasında zıt ilişki bildirildi. Çeşitli uzunlamasına epidemiyolojik çalışmalarda da fiziksel aktivite ile zihinsel yıkım, demans, Alzheimer hastalığı arasında da anlamlı ve önemli zıt ilişki saptandı. Mamafih birkaç çalışmada da bu ilişki gösterilemedi.

“University of California, Los Angeles (UCLA),  California”dan araştırıcılar “Framingham Heart Study”nin bulgularını değerlendirerek, ne kadar fiziksel aktivitenin kişinin beyin hacmini ve demans gelişmesini etkilediğini araştırıyor. Framaingan çalışması 1948 yılında kalp damar hastalıklarına yol açan faktörleri belirlemek için başlatılıyor, fakat demans ve diğer fizyolojik durumlar da inceleniyor.

Araştırıcılar Franmingham çalışmasının  bulgularından,  fiziksel aktivite ile demans ve demansın MR’daki klinik olarak ortaya çıkmamış (subklinik) beyin belirteçleri arasındaki ilişkiyi inceliyor. Fiziksel aktivite endeksleri, hem orjinal Framingham çalışmasından hem de onların 60 yaşını geçmiş çocuklarından değerlendiriliyor. Fiziksel aktivite ile her hangi bir demans formu (sebebe bakılmaksızın) ve Alzheimer riski arasındaki ilişki her iki gruptan  zihinsel olarak sağlam 3700 katılımcıda değerlendiriliyor. Ayrıca  fiziksel aktivite ile beyin MR’ı arasındaki bağıntı çocuklarından 2000 katılımcıda inceleniyor.

On yıldan fazla bir sürede 236 katılımcıda demans (188’i Alzheimer) gelişiyor. Araştırıcılar düşük seviyede yapılan fiziksel aktivitenin demans riskinin artmasıyla.ilişkili olduğunu saptıyor.  “The Journals of Gerontology Series A: Biological Sciences and Medical Sciences” yayınlanan bulgular,  düzenli fiziksel aktivitenin  yaşlılarda beynin hacminin daha büyük olmasını sağladığını ve demans gelişmesi riskini azalttığını  gösteriyor. Fiziksel aktivite özellikle hipokampus hacmini etkiliyor. Demansa karşı koruyucu etkisi özellikle 75 yaşından büyüklerde daha kuvvetli oluyor.

Kaynak:

University of California, Los Angeles (UCLA), Health Sciences

J Gerontol A Biol Sci Med Sci (2016) doi: 10.1093/gerona/glw130

******

ve bir dezavantaj…

YAŞLILIK EGZERSİZİN YARARLI ETKİLERİNİ AZALTIYOR

“Yaşlılarla karşılaştırıldığında gençler bir egzersiz seansından daha fazla antioksidan yararı sağlıyor. Yaşlılar 30 dakikalık bir egzersizden, gençliklerinde olduğu kadar hücresel düzeyde faydalanamıyor.”

“Northern Arizona” Üniversitesinde yapılan ve “Free Radical Biology and Medicine” dergisinde Haziran 2016’da yayınlanan yeni bir çalışmaya göre yaşlılık, egzersizin bazı faydalarını bozuyor. Çalışmada 18-30 yaşlarındaki erkekler, 55 yaşın  üstündeki  erkeklerle karşılaştırılıyor. Katılımcılar genellikle sağlıklı, sigara içmeyen, antioksidan ilaç, vitamin  ve anti-enflamatuvar ilaç almayan kişiler. 30 dakikalık bisiklete binme sırasında, hücre fonksiyonunu ve antioksidan yanıtını değerlendirmek için altı farklı zamanda kan örnekleri alınıyor.

Çalışmada yaşlanmanın, egzersizin ortaya çıkardığı kişideki faydalı antioksidan yanıtını bastırdığı gösteriliyor. Antioksidanlar,  sağlam hücreleri “serbest radikaller” denen dengesiz moleküllerin zararlı etkilerinden korur.

Egzersiz her yaştaki insanlar için etkili ve önemli, fakat bu çalışma yaşlıların gençler kadar egzersizin sağladığı faydalı hücresel yanıtlardan yararlanmadığını gösteriyor. 

Sağlık uzmanları şimdilerde yaşlılara hayatlarının önemli bir parçası olarak egzersiz yapmayı öneriyor. ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü yapılan çalışmaların, egzersizin sağlık yönünden birçok yarar sağladığını  ve yaşlılara uzun süre fiziksel olarak aktif kalma imkanı sunduğunu  gösterdiğini belirtiyor. Ilımlı egzersiz veya fiziksel aktivite bile, yaşlılığa eşlik eden hastalıkları olan kişilerde sağlığı iyileştirebilir.

Kaynak:

Northern Arizona University, news release, June 8, 2016

******

YAŞA BAĞLI FİZİKSEL GERİLEME 50’Lİ YAŞLARDA BAŞLAYABİLİYOR

“The Journals of Gerontology: Medical Sciences”da  Temmuz 2016’da yayınlanan bir makalede,”Duke University Health System in Durham, N.C.”de çalışan araştırmacılara göre fiziksel düşüş/gerileme kişilerde 50’lili yaşlarda başlayabiliyor. Sonuçlar, ileri yaşlarda hareketli ve bağımsız bir hayat yaşamak için, temel gücü ve dayanıklılığı korumaya yönelik  yöntemlere 50 yaşından önce başlanması gerektiğini gösteriyor. İyi haber ise, yaşlılıkta bağımsız hareket edebilmek için düzenli egzersizin koruyucu olabileceği. Sandalyeden kalkamayacak derecede yaşlanmayı beklememek lazım. Fiziksel yeteneği korumak için yaşam boyu egzersiz gerekli.

Araştırmacılar 30-100 yaşlarında 775 yetişkini  değerlendiriyor. Katılımcılara kuvvet, dayanıklılık veya denge ile ilgili aynı basit testler uygulanıyor: Altı dakika yürüyüş, bir dakika bir ayak üzerinde durma ve 30 saniye bir sandalyeden defalarca kalkma. Ayrıca yürüyüş hızı, yaklaşık 100 metrelik  mesafede ölçülüyor.

Erkekler kadınlara, gençler yaşlılara göre testleri daha iyi yapıyor. Fakat cinsiyete ve diğer demografik özelliklere bakılmaksızın fiziksel yetenekte düşüş 50’lili yaşlarda başlıyor. İlk kaybolan yetenek hem erkeklerde hem kadınlarda bir bacak üstünde durmak ve sandalyeden kalkmak oluyor. Gerileme gelecek yıllara doğru devam ediyor. Aerobik dayanıklılık ve yürüyüş hızında düşüklük  60’lı ve 70’li yaşlarda ortaya çıkıyor.

Bir araştırmacıya göre  “insanlar, fonksiyonel bağımsızlığın ileri yaşlara kadar önemli olmadığını düşünüyor. Aynı düşünce tarzı sağlık personelinde de var. Halbuki yaşla ilgili fiziksel düşüş, düşünüldüğünden/sanıldığından daha erken başlayabiliyor”.

Çalışma ayrıca, problemleri daha önceden tespit etmek için kolay uygulanan klinik muayene usullerini sağlıyor.

Kaynak:

Duke University, news release, July 21, 2016

******

FİZİKSEL FONKSİYONLARLA NÖROLOJİK HASTALIKLAR ARASINDAKİ BAĞINTI

Yaşlanmayla birlikte  fiziksel kapasite, kas gücü ile hareket ve dengeyi düzenleyen sinir sisteminde gerileme olur. Son yıllarda yapılan çalışmalar, yavaş yürüyüş ve kavrama kuvvetindeki azalmanın kişinin sağlığının kötü olduğunu ve hatta gelecekte hastalık ve sakatlık riskinin artacağına işaret ettiğini belirtiyor.

“The Boston University School of Medicine, Boston, Massachusetts”den araştırmacılar  yavaş yürüyüş ve kavrama gücünün,  yaşlılıkta sık görülen nörolojik hastalıkları tahminde kullanılıp kullanılamayacağını araştırıyor. ” Journal of Alzheimer’s Disease” te yayınlanan çalışmada,  “The Framingham Heart Study “den alınan bulgular değerlendiriliyor.

34-84 yaşlarındaki katılımcılardan  belirli bir mesafeyi koşmadan, ellerinden geldiğince hızlı yürümeleri isteniyor ve bütün yürüyüş zamanı kaydediliyor. Ayrıca bir cismi elleriyle sıkma maksimum gücü kaydediliyor. Katılımcılar 11 yıl takip ediliyor.    .

Sonuçların analizi, yavaş yürüyen ve kavrama gücü zayıf olan kişilerde Alzheimer hastalığı riskinin önemli derecede arttığını gösteriyor.  Ayrıca el kavrama gücü zayıf olan 65 yaşından büyük kişilerin inme riskinin yüksek olduğu gözleniyor.

Bulgular, klinik belirteçlerin kolayca test edilmesinin doktorlara yaşa bağlı sık görülen nörolojik hastalıklardan hangisinin riskinin arttığını gösterebileceğini ortaya koyuyor.

Kaynak:

Boston University Medical Center

https://www.bumc.bu.edu/busm/2016/08/11/study-reveals-association-between-physical-function-and-neurological-disease/

******

YAŞLILIKTA ZAYIFLIK ALZHEIMER HASTALIĞI RİSKİNİ ARTIRABİLİR

3 Ağustos 2016’da  “the Journal of Alzheimer’s Disease”te yayınlanan bir araştırmaya göre. yaşlılarda vücut  ağırlığı azlığı (zayıflık) Alzheimer hastalığı riskini artırabiliyor.

Çalışmaya 62-90 yaşlarında zihinsel fonksiyonları normal 280 sağlıklı kişi katılıyor. Katılımcılara fizik muayene, genetik test ve beyinde amiloid plakları gösteren PET yapılıyor.

“Brigham and Women’s Hospital and Massachusetts General Hospital in Boston ” araştırmacılarına  göre sağlıklı  yaşlılarda, vücut  ağırlığı azlığı ile beyinde beta amiloid proteininin fazlalığı arasında bağıntı var. Bu bağıntı özellikle Alzheimer riskini çoğaltan APOE4 genini taşıyanlarda daha kuvvetli.

Alzheimer hastalığına neden olduğu düşünülen toksik beta proteininin beyin kabuğunda (korteks) birikmesi hastalığın en erken “preklinik” evresinde başlıyor. Zayıflıkla beta amiloid proteini arasındaki bu ilişki, yaşlılıkta zayıf olmanın beyin sağlığı açısından pek de iyi olmadığına işaret ediyor.

Çalışmanın sonucuna göre hayatın geç dönemlerinde zayıf olan kişilerde Alzheimer riski artmış olabiliyor.

Mamafih araştırmada saptanan bu bağıntı sebep-sonuç ilişkisini ispatlamıyor, sadece bir tespiti ortaya koyuyor. Düşük vücut ağırlığı ile beyinde beta amilodi artması arasındaki  ilişki hakkında fazla bilgi edinmek için daha çok araştırma yapılmasına gerek var.

Bu bulgunun olası açıklaması vücut zayıflığı, yavaş hareket  etmeye ve güç kabına neden olabilir, bu da Alzheimer riskini artırabilir.

Kaynak:

Brigham and Women’s Hospital, Massachusetts General Hospital, news release, Aug. 2, 2016

******

ALZHEIMER HASTALIĞINDA YANLIŞ TANI ORANI: % 20

26 Temmuz 2016’da “The Alzheimer’s Association International Conference, in Toronto”da sunulan iki yeni çalışmada iddia edildiğine göre, Alzheimer hastalığı (AH) sıklıkla yanlış teşhis edilmekte. Bu durum, hastalığı olmadığı halde, yanlış tanı konan kişide strese sebep olduğu gibi diğer hastalarda da tedavinin gecikmesine neden olmakta. Gerçi AH’da tam etkili bir tedavi yoksa da, doğru tanı çok önemli, çünkü bazı ilaçlar hastalığın ilerlemesini geciktirebilir, yaşam kalitesini düzeltmeye yardım edebilir. Erken tanı, bakım seçimi, mali planlama ve hayat sonu planları  yönünden de önemli.

AH düşünüldüğünden  çok kompleks bir hastalık.Yüzde yüz oranında doğru AH tanısı biyopsi veya otopside beynin patolojik olarak incelenmesiyle konabilir. Buna karşılık yerleşmiş bir klinik tabloda doğru klinik tanı %85-90 oranındadır. AH ‘da tanı zorluğu veya hastalığı fark etmeme, semptomların müphem olduğu hastalığın erken evrelerinde olur. Halen tanıyı yüzde yüz doğrulukla koyduracak bir kan testi veya görüntüleme yöntemi de yok.

İlk çalışma Florida beyin bankasından temin edilen bilgileri içeriyor. Araştırmacılar 37-102 yaşlarındaki Alzheimer’li kişilerin 1600 beynini inceliyor.

“Mayo Clinic in Jacksonville, Fla”‘da yapılan bu çalışmaya göre,yanlış tanı erkeklere daha sık konuyor. Bunun nedeni, erkeklerde Alzheimer, kadınlara göre, daha erken başlıyor ve hastalık  daha agresif (saldırgan) ilerleyebiliyor. Erkeklerde hastalık 60’lı yaşlarda başlarken, kadınlarda başlama yaşı 70, 80, hatta 90 oluyor.

Erkeklerde daha çok yanlış tanı konmasının bir nedeni de, erkeklerde görülen semptomlar kadınlardan değişik olabiliyor, çünkü erkeklerde  kadınlara göre, beyinde hastalanan alanlar farklı. Erkeklerde, genellikle AH ile birlikte sık bulunan bellek problemleri yerine, semptomlar davranış bozukluğu veya lisan bozukluğu veya motor (hareket) bozuklukları şeklinde olabiliyor.

İkinci çalışmada “The Keenan Research Center for Biomedical Science at St. Michael’s Hospital in Toronto, Canada” dan araştırmacılar,” The National Alzheimer’s Coordinating Center”den 1000 kişinin otopsi tanılarıyla klinik tanıları arasındaki uyuşmazlığı araştırıyor. Sonuçlara göre hastaların % 78’ne,  daha sonraki beyin otopsi incelemesiyle de kanıtlanan doğru klinik tanı konuyor. Diğer yandan klinik olarak Alzheimer tanısı konanların yaklaşık % 11’nde otopsi bulguları tanıyı doğrulamıyor ve Alzheimer tanısı almayanların yaklaşık %11’nde de otopsi bulguları Alzheimer’i gösteriyor.Tanılar arasındaki uyuşmazlık oranı yaklaşık % 20.

Yanlış Alzheimer tanısı konan hastaların semptomları, Lewy Cisimcikli Demans, beyin atrofisi ve diğer tipteki demanslardan ötürü. Diğer yandan Alzheimer tanısı konmayan ikişilerde  ayrıca Parkinson hastalığı demansı, vasküler demans veya Lewy Cisimcikli Demans gibi diğer tip demanslar mevcut.

Kaynak:

https://consumer.healthday.com/cognitive-health-information-26/alzheimer-s-news-20/2-in-10-alzheimer-s-cases-may-be-misdiagnosed-713247.html


  •  
  •  
  •  
  •  
  •   
  •  
  •