TIP LİTERATÜRÜNDEN ÖZETLER (KIŞ 2015-2016)
Prof. Dr. Kaynak Selekler
ALZHEIMER VE MÜZİĞİN GÜCÜ
Seçkin bir nörolog olup aynı zamanda kitapları en çok satan yazarlardan olan Alzheimer uzmanı Prof. Dr. Oliver Sacks’ın en çok bilinen kitabı “Karısını şapka sanan adam”dır. İyi bilinen diğer bir kitabından uyarlanan ve Robin Williams ile Robert De Niro’nun oynadığı “Awakenings” filmi Oscar’a aday gösterilmiştir. 2007’de yayınlanan ve 2008’de revize edilen ve en çok satılanlar listesine giren “Musicophilia: Tales of Music and the Brain” adlı kitabında Oliver Sacks özetle şöyle diyor:
Alzheimer veya diğer demans tipleri olan hastaların bulunduğu hastanelerde ve yaşlı bakım evlerinde çok çalıştım. Bu hastaların bazılarının bilinçleri bulanık, bazıları ajite, bazıları uyuşuk, bazılarının ise konuşmaları tamamen kaybolmuştu. Fakat istinasız hemen hepsi müziğe yanıt veriyordu. Bu özellikle eskiden beri bildikleri eski şarkılar için geçerli idi ve ulaşılması tamamen imkansız olan bellek ve duyguların kaynağına ulaşmak gibi bir şeydi.
Karanlığa gömülmüş ve yanıtsız bir hastanın müziğe ve aşina olduğu bir şarkıya aniden cevap vermesi çok şaşırtıcıdır. Önce gülümserler, bir süre beklerler ve sonra müziğe katılırlar. O şarkıyı ilk dinledikleri zamanı ve o zamanki hayatlarını sanki yeniden ele geçirmişlerdir. Daha sonra saatlerce bunun berraklığını ve keyfini yaşarlar.
Alzheimer kişinin yaşam hikayesini ve kişisel belleğini kaybettiği bir hastalıktır. Bunlara dolaysız (direkt olarak) ulaşması olanaksızdır. Fakat kişisel bellek, müzikte olduğu gibi, bir miktar saklanmıştır. Bu, özellikle öğrenilmiş ve söylenmiş şarkılar için geçerlidir. Müzikle hasta, kısa bir süreliğine, kimliğini tekrar kazanabilir. Ağır bir demans tablosu içinde bile herkes müziği tanıyabilir, ona reaksiyon gösterebilir ve müziğe müzikle yanıt verebilir.
Konuşmasını tamamen yitirmiş, geçmişten çok azını hatırlayan ağır demanslılar bile, daima bildik şarkıları hatırlayabilir ve söyler.
Müzikle ilgili beyin alanı bellek, duygu ve davranış alanlarına çok yakındır.
Alzheimer hastalığına bağlı veya değil, bellek kaybında geçmişinizi, yaşam öykünüzü ve kimliğinizi çeşitli derecelerde kaybedersiniz. Bunları ancak, bir miktar bildik müzikle kazanabilirsiniz.
Kaynak: Alzheimer’s & Dementia Weekly
AKDENİZ DİYETİ YAŞLILIKTA BEYNİ KORUYOR
Çok fazla et yemek beyni küçültebiliyor. Az kırmızı et, fazla balık tüketmek ise beyin küçülmesini önleyebiliyor. 65 yaşından sonra, Akdeniz diyetinde olduğu gibi daha fazla balık, sebze, meyve, tahıl ve zeytinyağı yiyen kişilerin beyni, aynı yaş grubunda Akdeniz diyeti uygulamayan kişilere göre, daha büyük oluyor. Akdeniz diyeti yaşlılıkta beyni iyi durumda tutuyor. Bu anlamda Akdeniz diyeti yaşlanmaya bağlı beyin atrofisini (küçülmesini) önleyebiliyor. Diyetine ve yaşam tarzı faktörlerine önem veren kişiler için en sağlıklı diyet Akdeniz diyeti.
Artık çok iyi bilindiği gibi Akdeniz diyeti, fazla miktarda sebze, meyve, ceviz-fındık gibi kuru yemişler, baklagiller ve rafine edilmemiş tahıllar, fazla miktarda zeytinyağı, fakat az miktarda doymuş (satüre) yağ, oldukça fazla miktarda balık, az-orta miktarda sütlü ürünler, az miktarda kırmızı et ve kümes hayvanları ve yumurta ve yemek sırasında düzenli fakat az-orta miktarda alkol (özellikle şarap) tüketimi ile karakterize.
Dr. Yian Gu ve ark.larının yaptığı çalışmaya demansı olmayan, ortalama yaşı 80’den fazla olan 674 kişi katılıyor. Katılanların beyni MR ile inceleniyor. Akdeniz diyeti uygulayanlarda, diğer diyet uygulayanlara göre, 5 mililitre daha fazla sinir hücresi ile 6.41 mililitre daha fazla sinir lifleri saptanıyor. Bu kişilerin gri ve beyaz cevher hacimleri daha fazla oluyor. Dr Gu “Bu sonuçların kişinin yaşlılığa bağlı beyin küçülmesini Akdeniz diyetinin potansiyel olarak önleyebildiğini gösterdiğini ve beynin sağlıklı diyete yanıt verdiğini” söylüyor. Dr. Gu’ya göre hafta en az 100-150 gram balık yemek ve 100 gramdan fazla et yememek beyin küçülmesini önleyebilir.
Çalışmayı eleştiren otörler, sadece Akdeniz diyetinin yaşlılıktaki beyin atrofisini önlemekte yetersiz kalabileceğini, beyni sağlıklı tutan fiziksel eksersizler, sigaranın bırakılması, kan basıncının kontrolü gibi faktörlerin de önemli olduğunu belirtiyor. Dr. Gu da, bu gözlemsel bulgunun diyet ile beyin hacmi arasında kesin bir sebep-sonuç ilişkisini göstermeyeceğini, çalışmanın sadece diyet ile beyin arasında bir ilişki olduğunu gösterdiğini ifade ediyor.
Kaynak: Neurology, 2015;85:1–8
OBESİTE VE DEMANS RİSKİ
Demans ve obesite (şişmanlık) halk sağlığında önemi gittikçe artan bir konu. Bir çok yayında orta yaşlardaki obesitenin ileri yaşlarda demans riskini artırdığı belirtildi. Haziran 2015’te “The Lancet Diabetes & Endocrinology”dergisinde yayınlanan bir araştırmadaki sonuçlar ise çok şaşırtıcı.
Çalışmada araştırmacılar Londra’daki “London School of Hygiene & Tropical Medicine, ve OXON Epidemiology” kurumlarının “Clinical Practice Research Datalink (CPRD)” bulgularını analiz ediyor. Bu, 20 yıl boyunca genel tebabette toplanan “Birleşik Krallık” nüfusunun %9’unu içeren en büyük veri tabanı. Araştırmada ortalama yaşları çalışmaya başlandığında 55 ve ortalama vücut kitle endeksi (BMI) 26.5 kg/m2 olan (genellikle aşırı kilolu kabul edilen) 1.958.191 kişi değerlendiriliyor. Ortalama dokuz yıllık takipte 45.507 kişide demans saptanıyor.
Orta yaşlarda ağırlığı normalden az olan (zayıf) kişilerden üçte biri (%34)’nde, kiloları normal olanlara göre, daha çok demans saptanıyor ve demans riski bu zayıf kişilerde15 yıl boyunca artarak sebat ediyor. Vücut Kitle Endeksi orta yaşlarda artan kişilerde ise demans riski azalıyor ve ayrıca çok şişman (BMI 40 kg/m2 den fazla) kişilerde, normal kilolu kişilere göre, %29 daha az demans saptanıyor. Vücüt Kitle Endeksinin artması ile demans riskinin azalması arasında sürekli bir ilişki bulunuyor. BMI 25 kg/m2 nin üstünde (aşırı kilolu ve şişman ) kişilerde demans riski, BMI 35 kg/m2 olana kadar giderek azalıyor.
Sonuçlara göre şişmanlar (obes kişiler) normal kilolu kişilere göre % 29 daha az demans riski taşıyor. Zayıf kişilerde bu risk daha fazla oluyor. .
Yüksek Vücut Kitle Endeksinin demans riskini azaltmasının nedeni şimdilik bilinmiyor. Diyet, eksersiz, zayıflık, genetik faktörler ve kilo değişimleri gibi birçok farklı durum bu konuda kısmen rol oynayabiliyor.
Literatürde Vücut Kitle Endeksi ve demans arasındaki ilişki hakkındaki görüşler çelişkili. Bazı yazılarda BMI yüksekliğiyle demans arasında bağıntı olduğu belirtilirken diğerlerinde böyle bir ilişki olmadığı kaydediliyor. Bu konuda başka araştırmaların yapılmasına ihtiyaç var.
Kaynak: The Lancet Diabetes & Endocrinology, Volume 3, No.6, p 431-436, June 2015.
YAŞLILIKTA DEPRESYON VE ANKSİYETE
İnanışa göre anksiyete ve depresyon yaşlanmanın doğal bir parçası değildir ve kimse bunları kendisine kondurmaz. Aslında duygudurum ve kaygı (anksiyete) bozuklukları yaşlanma ile azalır. Fakat bunların yaşlılarda araştırılma oranları da azdır ve yaşlılar mental problemleri için pek yardım istemezler. Bu konuda dikkatli olmak ve bir sorun varsa onlara yardım elini uzatmak önemlidir. Yaşlılarda tıbbi hastalıklar mental problemlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Teşhis ve tedavi edilmemiş demans, depresyon ve anksiyete gibi psikiyatrik hastalıklar yaşam kalitesini bozar ve kötü tıbbi sonuçlara neden olur.
“Hastalık Kontrol Merkezleri”ne göre, toplum içinde yaşayan yaşlılardan sadece %1 ile 5’i major depresyonla mücadele etmekte. Buna göre nüfusun %13.5’u ile hastanede yatan yaşlı hastaların %11.5’una devamlı bakım gerekmekte.
Yaşlı kadınlar daha çok duygudurum ve anksiyete bozuklukları çekmekte. Yaşlı erkekler ise daha çok madde bağımlılığı problemleri geliştirmekte.
Yaşlıların çoğunluğunda depresyon yoktur. Fakat tıbbi hastalıkların çoğu hayat kalitesiyle hareket yeteneğini bozma riski taşır.
Duygudurum bozukluğuna neden olanlar şunlardır:
Kalp hastalıkları
Kronik Obstruktif Alciğer Hastalığı (KOAH)
Tansiyon yüksekliği
Sakatlık
Yeni bir tıbbi hastalık
Kötü sağlık algısı
Daha önceden mevcut olan depresyon, anksiyete yanında yasta olma (matem) ve uykusuzluk ta bunlara katılır. İleri yaşlarda hissedilen beyin ve vücut değişiklikleri de depresyona neden olabilir.
İleri yaşlarda daha sık görülen depresyona neden olan diğer hastalıklar şunlardır:
Diyabet
Kanser
Kalp hastalığı
Parkinson hastalığı
Kronik hastalıkların tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar.
Gençlerde ve yaşlılarda depresyon ve anksiyetenin bulguları benzerdir fakat, yaşlılar bunları farklı tanımlar:
Zihinsel problemler
Aktivitelere karşı ilgi kaybı
Konsantrasyon kaybı
Çeşitli ağrılar
Sindirim problemleri gibi.
Gençlerde intihar girişimleri kendilerini yaralama şeklinde olabilirken yaşlılar ertesi sabah uyanmamayı hedefler. Yaşlı erkekler yaşlı kadınlardan daha çok intihar girişiminde bulunur. Fakat yaşlılardaki intihar düşüncesi cinsiyet fark etmeksizin, herkes için periyodik olarak değerlendirilmelidir.
Aile fertleri, arkadaşları ve hasta bakıcıları yaşlılarda davranış ve tavır değişiklikleri fark ettiklerinde şunları yapabilir:
İntihar düşünceleri ciddiye alınmalı
Sağlık merkezlerinden telefonla yardım talep edilebilir
Hasta desteklenmeli ve cesaretlendirilmeli
Kişi dikkatle dinlenmeli
Kişi diğer aktivitelere yöneltilmeli
Depresyonun zamanla ve tedaviyle düzeleceği anlatılmalı
Kişi doktora götürülmeli.
Depresyon ve anksiyete semptomlarının tedavisinde çaresiz olunduğu düşünülmemeli. Doktorla iş birliği yaşam kalitesini düzeltir ve ümitleri çoğaltır.
Kaynak: Cleveland Clinic
AMERİKALI DOKTORLAR ALZHEIMER TANISINI SÖYLEMİYOR
Amerikan Alzheimer Derneği’nin 2015 raporuna göre, Amerika’da doktorlar Alzheimer’li hasta ve yakınlarına teşhisi söylemiyor. Ancak hastaların %45’ine tanı erken dönemde söyleniyor. Bu düşük oran1950 ve 60’larda kanser kelimesi tabu iken kanser tanısının söylenme oranını hatırlatıyor. Halen dört sık kanserde (meme, kolon, akciğer ve prostat) ise doktorlar hastaların %90’ınına tanıyı söylüyor. Halbuki Alzheimer tanısı erkenden söylendiğinde hasta, meydana gelen değişiklikleri daha iyi anlayabilecek, yaşam kalitesini artırmaya çalışacak, geleceğe ait daha iyi planlar yapabilecektir. Ayrıca her hastanın doktoruyla hastalığı hakkında tartışmaya, hastalığını anlamaya hakkı vardır.
Neden doktorlar hastaya Alzheimer tanısını söylemez? Bunun üç nedeni olabilir:
- Halen Alzheimer hastalığını kesinlikle koyduracak bir tanı testi yok, sadece olmadığını gösteren testler var.
- Doktor, hastanın tanıya gösterebileceği negatif reaksiyondan çekinebilir.
- Doktor, hastanın tanısına inanmayacağını düşünebilir.
Hasta ve yakınlarına göre doktorlar tanıyı ancak hastalık ilerledikten sonra söylemekte. Halbuki tanının geç söylenmesi hastanın hastalık ilerlemeden yasal ve mali plan yapmasını geciktirmekte. Sağlık çalışanlarına göre tanının hastaya geç söylenmesinin nedeni, hastayı emosyonel sorunlara sokmamak için. Halbuki yeni çalışmalara göre, az sayıda hasta depresyona giriyor veya uzun süreli emosyonel problemler yaşıyor. .
Amerikan Alzheimer Derneğine göre hastaya tanının söylenmesi standart bir yöntem olmalı. Tanının saklanması ancak özel durumlarda gereksiz stresi önlemek veya kişiyi desteklemek için olabilir. Tıbbi etikte yaygın kabul edilen prensip, hastanın tanıyı bilmeye ve anlamaya hakkı olduğu şeklinde.
Alzheimer tanısının erken söylenmesinin faydaları:
- Tıbbi bakıma daha iyi ulaşımı sağlar.
- Halen ve gelecekteki tedavi planları hakkında karar vermesini sağlar.
- Mevcut tedavilerden en fazla yararı kazanmasını sağlar.
- Tedavi araştırmalarına katılma fırsatı sağlar.
Kaynak: Alzheimer’s & Dementia Weekly