“Türkiye’de de çok sayıda kişinin ölümüne yol açan ‘1918 İspanyol gribi’, o yıllara tanıklık eden yazarların yapıtlarında da yer alır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Refik Halid Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cahit Uçuk ve Nâzım Hikmet o salgına tanık olan yazarlardan birkaçıdır. İşte, onların tanıklıklarıyla İspanyol gribi…”
FEZA KÜRKÇÜOĞLU@e-postaEvvel Zaman
23 Mart 2020 20:06
2019 Aralık ayının sonlarında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hastalığa yol açan “Koronavirüs (Corona virüsü, Covid-19)”, kısa sürede Antarktika dışında tüm kıtalara yayıldı. Dünya çapında 170’den fazla ülkede görülen yüz binlerce vakada yaşamlarını yitirenlerin sayısı giderek artıyor…
Bütün dünya Koronavirüs salgını ile baş etmenin yollarını ararken ülkemizde salgın ve alınacak önlemler hakkında öylesine şeyler söylendi, yazıldı ki, şaşırmamak elde değil. Önce hemen her konuda olduğu gibi önce “komplo teorileri” dile getirildi. Sonra hastalığa karşı “kelle paça mı, dut pekmezi mi?”, “Tuzlu su mu, sirkeli su mu?” tartışmaları başladı. Ardından “kenevirin hastalığa iyi geldiği”, “bizim genlerimizin farklı olduğu” gibi tezler tartışmaların ana konusu oluverdi.
Bir yanda panik, diğer yanda da yüz yıldır bu topraklarda hakimiyetini sürdüren “Bize bir şey olmaz!” söylemleri sürüp gitti ve gitmekte. Yakın tarihimizde, 1986’da “Çernobil Faciası” olarak tarihe geçen nükleer kazadan sonra çaylarda radyasyon olduğu “iddialarını” yalanlamak için kameraların önünde çay içen bakan, okullara, kışlalara dağıtılan radyasyonlu fındıklar, çaylar hatırımızdayken, 2005’te “kuş gribi” olarak bilinen salgında sağlık görevlilerinden köşe bucak tavuklarını kaçıran üreticiler hatırımızdayken hâlâ “bize bir şey olmaz!” diyebiliyoruz.
Olanlar hemen unutulmuş ki televizyonlarda, gazetelerde ve sosyal medyada konunun uzmanı olmayan “tanınmış” isimler, konuşmaya, yazmaya devam etmekteler; Dünya Sağlık Örgütü’nün, Sağlık Bakanlığı’nın, Türk Tabipler Birliği’nin açıklamaları ve yayınları ile hastalığa karşı alınacak önlemler gayet açık bir biçimde duyurulmuşken…
Koronavirüs salgını gibi bir başka büyük salgında da, 1918’de yaşanan “İspanyol gribi”nde hastalığın kaynağı, ilacı ve aşısı bilinmiyordu. Bütün dünyada milyonlarca insanın ölümüne neden olan bu salgın ülkemizde de çok sayıda kişiyi hasta etmiş ve ölümüne neden olmuştur. “1918 İspanyol gribi”, o yıllara tanıklık eden yazarların yapıtlarında da yer alır. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Refik Halid Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cahit Uçuk ve Nâzım Hikmet o salgına tanık olan yazarlardan birkaçıdır. İşte, onların tanıklıklarıyla “İspanyol gribi”…
İspanyol olmayan grip
Öncelikle: “İspanyol gribi”, İspanyol gribi değildir. Birinci Dünya Savaşı sırasında ilk kez Mart 1918’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Kansas eyaletinde, Fort Riley Kışlası’nda görülmüş ve hastalık birkaç gün içinde 48 askerin ölümüne yol açmıştı. Gemilerle Avrupa’ya savaşmaya gönderilen Amerikan askerlerinin bulunduğu kamplarda ve cephelerde yayılan hastalığın “İspanyol gribi” olarak anılmasının nedeni, salgının İspanya’da başlamasından kaynaklanmıyordu. Savaşan ülkeler tarafından gazetelerin hastalık haberlerine “moral bozacağı” nedeniyle sansür uygulanıyordu. Savaşa katılmayan İspanya’da ise gazetelerin hastalık ve salgın haberine yer vermesi için bir engel yoktu; dolayısıyla hastalık İspanya’nın üstüne kaldı.
Solda Washington’da, Kızıl Haç Acil Ambulans İstasyonu’nda tatbikat, 1918. Seattle’da görevliler yolcuların maskesiz seyahat etmesine izin vermiyor. (sağda)
1914 ile 1918 yılları arasında süren Birinci Dünya Savaşı’nda 17 milyon kişi hayatını kaybetti. Savaşın sonunda, 1918 ile 1920 arasında dünya düzenini değiştirecek gelişmelerin yanı sıra baş gösteren “İspanyol gribi”, salgın savaşta ölenlerden çok daha fazla insanın ölümüne neden oldu… 50 milyon civarında! Savaş koşullarında kayıt tutmanın zorluğu, salgının ve savaşın neden olduğu hastalıkların grip sayılıp sayılmayacağının belirsizliği gibi nedenlerle can kayıpları hakkında kesin bir sayı vermek mümkün değildi. Tarihçilerin çoğu savaşın sona ermesinde salgın hastalığın büyük rolü olduğunu savundu. Cephelerde savaşacak, hastalık bulaşmamış ve sağlıklı asker sayısının azalması zorunlu olarak savaşın sonunu getirmiş olabilir. Ama salgının bütün dünyaya yayılma sebebi de yine savaştı. Savaşın sonlarına doğru cephede salgın nedeniyle dövüşemeyecek durumda olan askerler topluca gemilerle, trenlerle memleketlerine yollandı. Böylece hastalık cephelerden şehirlere, köylere sıçradı.
Tarihe İspanyol gribi olarak geçen 1918-1920 yılları arasındaki influenza salgını, dünyayı üç büyük dalga olarak sarsmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye yayılan hastalık, milyonlarca insanın canını aldıktan sonra yok oldu… Nisan 1918 ile Ağustos 1918 arasında hızla Avrupa’da yayılan ilk dalgada ölüm oranı yüksek değildi. Ekim 1918’de bütün şiddeti ile başlayan ikinci dalga çok ağır geçen, nerdeyse dünyanın yarısını etkileyen ve ölüm oranı yüksek bir dalga olarak kendini gösterdi. Üçüncü ve son dalga Ocak 1919’da Avrupa’nın tümüne yayıldıktan sonra Mayıs 1919’da salgının hızı yavaşladı. 1920’de hasta sayısı ile hastalıktan ölüm oranları giderek azaldı ve salgın sona erdi.