Ana SayfaBlogFaaliyetlerimizPandemide DerneğimizPandemi ve Kıdemli Yurttaşlar

Pandemi ve Kıdemli Yurttaşlar

Pandemiyi en zor geçiren kesimlerden biri de, kıdemli vatandaşlar. Hem hayatlarına yönelik ciddi kısıtlamalar hem çevrenin çoğu zaman yargılayıcı bakışlarına ya da tavırlarına maruz kalmak hem de ölümle burun buruna olduğu hissini sürekli hissetmek… Bunların üçünü de yaşıyorlar. Özellikle pandemide ikinci yükseliş dönemi ölüm vakalarının artması, kaygıyı da beraberinde getiriyor. Şimdi de aşıların güvenilirliğine dair ciddi soru işaretleri var.

 

65 yaş ve üstü nüfus, toplam nüfusun yüzde 9,1ini oluşturuyor. Yaşlılar bu dönemde neler yaşadı? Pandemi onlarda nasıl bir iz bırakacak? Yaşlılar pandemiden ne tür dersler çıkardı? Pandemi sonrası yaşlıların yaraları nasıl sarılabilir? Kime ne görev düşüyor?   

 

 

Geçen yıl bu vakitler, çok uzağımızda olan Covid 19 salgınının önce haberi geldi. Daha önce de aslında bize kadar gelmeyen uzak diyar salgınları yaşamıştı dünya. Globalleşmenin hediyesi, hele de salgının başladığı yer ekonomik hareketin kalbi sayılabilecek Çin olunca bütün dünyanın bu salgından nasibini alması uzun sürmedi. Aslında Ocak Şubat ayında birçok kişinin hiç olmadığı kadar ağır gripler geçirdiği haberi yayılmaya başlamıştı. İlk vaka Mart başında ilan edildiğinde hayatımızın ne kadar değişeceğinin farkında bile değildik.

 

Çin daha kapalı kutuydu, İtalya’dan, İspanya’dan ürkütücü haberler, sayılar geliyordu. Yaşlılar hiç olmadıkları kadar gündemin odağına oturdular o gün bugün. Bizim bir derneğimiz var 65+ Yaşlı Hakları Derneği. İçimizde hekimler var elbet ama yaşlılık konuları sadece sağlık sorunlarıyla sınırlı olamaz diye çıkmıştık yola. Yaşlıların yaşadığı büyük bir sağlık riski nedeniyle yaşlılar ile birlikte bize de projektörler çevrildi, mikrofonlar tutuldu. Pandeminin boyutları sadece bir sağlık sorunu olmanın sınırlarını çoktan aşmıştı.

 

İlk günler çevremize de, medya kuruluşlarına da “aman, herkes evde kalsın” dedik. Rakamlar ürkütüyordu. Eğer 60 yaşınızın üstündeyseniz, kronik hastalıklarınız varsa ağır hastalık, yoğun bakım ihtiyacı ve ölüm riskiniz yüksekti. İlk veriler yüz kişiden 80’i hafif geçiriyor, 15 kişi hastane ya da evde daha ciddi geçiriyor, 5 kişinin yoğun bakım ihtiyacı oluyor diyordu. Eğer yaşınız 80’i geçtiyse ölüm riski %15’e çıkıyordu. Toplumlar açısından sağlık sisteminin talebi karşılayamama ihtimali, yoğun bakıma ihtiyacı olanlara yer bulamama korkusu en baştaki paniğin temel sebebiydi. Hala da salgının 1. yılında bu endişeyi aşabilecek duruma gelmediğimizi görüyoruz. Mevcut kısıtlamalar halen sağlık ekibinin ve tesislerinin artan hasta sayısına yetişememe ihtimalinin çevresinde şekilleniyor, uygulanıyor.

 

En ağır hastalık geçirme ihtimali olanlar yaşlılarsa en korunması gerekenler de onlardı. Nasıl korunacaklardı? Evde kalacaklardı. Nisbeten kolaydı da ekonominin ve günlük hayatın kıyısında oldukları için yaşlılara “evde kalın” demek.  İlk defa ülkemizde yaşa özgü kısıtlama uygulaması başladı önce 65 yaş üstüne. Hemen ardından da hastalığı yayma riskleri çok yüksek görülen 16 yaş altına “siz de evde kalın“ denildi. Hayatın normal akışının durduğu birkaç ay geçirdik yaz gelene kadar.

 

Yaşlılar evde kalacaktı ama gereksinimleri ne olacaktı. Valiliklere bağlı Vefa Destek Grupları kuruldu. Gıda, sarf malzemeleri yaşlıların ayağına götürülecekti. İlaç raporları için hastaneye gitmeleri gerekmeyecekti, rapor süreleri uzatıldı. Bir de “acil bir sorununuz yoksa hastanelere pek gitmeyin” denildi herkese. Zaten hastanelerin hepsi pandemi hastanesine dönüştü. Rutin ameliyatlar, takipler, poliklinikler aksamaya başladı. Eve kapanan yaşlıların maaş, ödemeler konularında ihtiyaçları biraz arkadan da olsa, gereğinde evlerine maaşları götürülerek karşılanmaya çalışıldı. Yalnızlar ve yoksullar daha çok zorlandılar.

Kısıtlamaların erken döneminde yapılan bazı açıklamalar yaş ayrımcılığını tetikledi. Yaşlılar hastalığı yaydıkları için değil, hastalığın mağduru oldukları için bir çeşit korunma altına alınmaya çalışılıyordu. Yaşlılara kısıtlama getirmek, yasak koymak, hesap sormak gibi anlaşıldı bazılarınca. Toplum yaşçılığa ve yaşlıya saygısızlığa çok hızla ve sert bir tepki verdi. Kullanılan dile daha dikkat edilmesi gerektiği anlaşıldı.

 

Bu süreçte yaşlıların ne kadar değişik ihtiyaçları olan heterojen bir grup oldukları göz ardı edildi. Bir çok yaşam krizini aşmış olmanın getirdiği deneyim, kriz çözme becerisi, kendine bakabilme yeteceği ve zorluklar karşısında bilgelikle çözüm geliştirme alışkanlığı olan bir çok yetişkin kişi ne kadar tedbirli, aktif, sorumlu olsalar da, onlar adına karar alınılan, edilgen bir duruma düşürüldüler. Bu durum her fırsatı bir grubu ötekileştirme meraklıların elinde bir yaş ayrımcılığına dönüştü.

 

Bir hekim olarak konuya sadece haklar üzerinden bakmayıp, her şeyin başı sağlık denilen bir evreden geçtiğimi itiraf etmeliyim. Pandemi yaşamın doğal akışını hepimiz için durdurmuştu. Kararlar alınırken hakkında karar alınan kişilere pek fikir sorulmadı. “Biz sizi korumak için yapıyoruz, ihtiyaçlarınızı da biz karşılarız” yaklaşımı yaşlılar için kabul edilir bir yaklaşım olamazdı. Önce herkese “evde kalın” derken, sadece yaşlı ve çocukların evde kalmasının salgını kontrol altına almaya yetmediğini o zaman da gördük, şimdi de görüyoruz. Zaten herkes korunmadan kimse korunmuyordu. Hep birlikte yalnız kalmayı beceremezsek salgın kontrolden çıkıyordu.

 

Bir yandan kriz kahramanlarını yarattı. Hastaneden eczaneye tüm sağlık çalışanları, evlere hizmet götüren sosyal hizmet alanında çalışanlar, erzak ve diğer ihtiyacı taşıyan kuryeler, komşusunun ihtiyacını da unutmayanlar, hele ilk ay hastanelerde koruyucu malzeme eksiği kalmasın diye seferberlik ilan eden hayırseverler, gönüllüler umudumuzu artırdı. Biz birbirimize sahip çıkardık. Elimiz, gözümüz, gönlümüz birbirimizin üstünde olurdu. Huzurevlerinde çalışanlar, evlerde yaşlı hasta bakanlar haftalarca, aylarca ailelerini görmeden çalıştılar.

 

Teknoloji hayatı daha normale yakın yaşamamıza yardım etti. Bir çok insan evden çalıştı, öğrenciler evde eğitimlerine devam ettiler. Zorlukları oldu ama çok açık kapattı teknoloji. Karantina günleri, sokağa çıkma yasağı günleri ihtiyaçlarımızı, bankacılık işlemlerimizi, sosyal ihtiyaçlarımızı dijital dünyaya alışkın olanlar olarak daha kolay karşıladık. Dijital dünyaya henüz katılmamış veya yeterince aktif olmayan bir çok 65 yaş üstü insan biraz da mecburiyetten akıllı telefonlarla, sosyalleşmeye, alışveriş yapmaya, ödemelerini yapmaya başladılar. Başlamayanlar için de bunu sağlamanın ne kadar gerekli olduğunu gördük. Sağlık hizmetlerinin de dijital dünya desteği ile daha ulaşılabilir olmasına gayret ettik. Acil durumlar normalde daha yavaş gelişebilecek bir çok şeyi hızlandırdı. Eksiği ile gediği ile, geliştirilmesi kaçınılmaz olan bir telesağlık sistemi, hem de henüz bir yönetmeliği bile olmadan fiilen kullanıma girdi pandemi sürecinde.

 

Yaza biraz umutla girdik. Haziran ayı ile gevşeyen kısıtlamalar, mevsimin sağladığı özgürlük duygusu, seyahatlerin, memlekete gitmelerin, yazlık keyiflerinin hatırladığımız normalleri geri getirmesi umudu oldu. Ama sonbaharla birlikte, iyimser bir şekilde açılan okullar, işine gücüne dönenlerle birden ikinci dalgayı gördük. Salgının birinci yılını yeniden gelen kısıtlamalarla karşıladık. Bir yandan önümüzde uzun bir kış var, öte yandan dünyada aşı kullanımına başlanmasının, ve ülkemizde yakında başlayacak olmasının verdiği bir umut var.

 

Bu kadar sağlık odaklı günler geçirmemize rağmen pandemi sürecinin uzamasıyla en büyük sorun yaşlıların fiziksel ve ruhsal sağlık sorunlarının artması tetiklenmesi oldu.  Sosyal izolasyon, çaresizlik hissi, uyaran eksikliği psikolojik sorunları tetiklemeye başladı. Düğünler, doğumlar, cenazeler, sevinçler, yaslar, hastalıklar alıştığımız sosyal destekle yaşanamaz oldu. İyi günde kötü günde çok birlikte olmaya alışkın bizim gibi toplumlar pandemi izolasyonunda büyük bir yoksunluk yaşadılar. Halen bu yoksunluk hali devam ediyor. Hepimiz yalnızlığın, eve kapanmanın, temassızlığın, hastalık ve ölüm korkusu ile yaşamanın ağırlığını hissettik. Yalnız kalmak, eskiden çok rahat yaptıklarımızı yapamamak aslında yaşlanma sürecinde bir çok kişinin yavaş yavaş edindiği bir hal. İleri yaş, yaşlanabilmek kaçınılmaz değişimlerle geliyor. Bu değişimlere uyum gösterebilecek bir karakter, destek olacak aile ve sosyal çevre varsa yaşlılık güzel bir yaşam evresi olarak yaşanabiliyor. Ama aniden, hiç beklemezken ve ne kadar isyan etsek de değiştirmeye gücümüzün yetmediği kısıtlanmalar, korkular ne kadar baş etmesi zor değil mi?

 

Yaşam koşulları değişti, hiç olmadığımız kadar yalnız, hiç olmadığımız kadar aynı gemideyiz. Elbette bu salgın bir şekilde bitecek. Sağlık çalışanları ve ileri yaşlılardan başlayarak toplumun büyük bir kısmını hızla aşılamamız gerekiyor. Bu aşılamanın besleyeceği sabır ve umut ile pandemiden çıkardığımız dersleri daha güzel yaşamlar kurmak için kullanacağız. Birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu, kuşakların bir arada olmasının vazgeçilmez olduğunu, sosyal bir devlet olmanın hepimiz için ne kadar gerekli olduğunu yakından gördük. Gereğini yapacağız.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir