Ferhat Boratav
65+ Yaşlı Hakları Derneği
1. Artık yaşlının adı var!
COVID-19 salgınıyla birlikte bir gerçekle tanıştık: Türkiye’de “yaşlı”lar var, aramızda yaşıyorlar.
Bugüne kadar, “nüfusu genç ve dinamik ülke” algısının arkasında kalmış, “biz yaşlılarımızı el üstünde tutarız” hüsn-ü zannıyla üstü örtülmüş, ve evlerimizin bir köşesinde özenle saklanmış bir gerçekti bu.
COVID-19’un salgın boyutunda olduğunun resmen kabul edilmesiyle birlikte, bu hastalığın yaşlılarda çok daha ağır seyrettiği, ve ölümcül olabildiği ortaya çıktı. Özellikle salgının Türkiye’den önce yayıldığı İtalya’dan gelen haber ve görüntüler bu bilginin yaygınlaşmasında çok etkili oldu.
Ancak bu bilgi, yaygınlaşırken, bir prizmadan geçmişçesine kırıldı ve “yaşlılar korona virüsü taşıyor, bulaştırıyor” şeklinde bir algıya, ve bundan kaynaklanan bir önyargıya dönüştü.
Bu önyargı, zaten varolan, zaman zaman dipten yüzeye çıkan bir tepkiyi tetikledi: “Toplu ulaşım araçlarında, bedavaya günboyu dolaşan, parklarda-banklarda günboyu oturan işsiz-güçsüz yaşlılar” vardı, ve bunlar korona virüsünü bulaştırmak konusunda risk oluşturuyordu.
Yetkililerin, salgınla ilgili verdikleri ilk sayısal bilgilerde, hastalanan yaşlıları vurgulamaları, iyiniyetli bir uyarı olarak yapılmış da olsa, bu tepkiyi daha da güçlendirdi.
Ve sonuçta “evde kalın” çağrısı herkese yapılmış olmasına rağmen, yaşlılar, deyim yerindeyse “en kolay hedef” seçildi. “En yüksek risk grubusunuz,” “hastalanırsanız ölürsünüz,” denerek, en kolay ikna edilecek, zaten en çok evde kalan, ekonominin devamı için hayatın içinde olması elzem olmayan 65+ bireylere “size dışarısı yasak” denildi.
Ve haklarında bu karar alınırken, tabii ki, yaşlıların görüşü sorulmadı.
Oysa, büyük kısmı herhangi bir zihinsel, bilişsel engeli olmayan, bilgi, tecrübe ve yaşam birikimi sahibi bu insanlar, kendilerine sorulsaydı, belki de, kendilerini ve toplumu riske atmadan gerekli koruma tedbirlerini, özgür iradeleriyle alabilir, en azından bu konuda çözüm önerileri getirebilirlerdi.
Bu durumun iki nedeni var: Birincisi, yaşlıların görüşlerinin sorulacağı herhangi bir mekanizma yok. İkincisi, ve belki de daha önemlisi, yaşlılar Türkiye’de, zaten “konuşmayan” “hak talebinde bulunmayan” bir kesim.
Ama COVID-19 salgını, bu durumu önemli ölçüde değiştirdi. 65+ pek çok birey, ilk kez, kendilerini “yaşlı” dendiğini anladılar, kendilerini “yaşlı” olarak hissettiler.
Artık sırada, “yaşlıların” konuşması, seslerini duyurmaları ve karar alma süreçlerine katılmaları var.
2. Durum tespiti
Türkiye’de 65+ bireylerin karar alma süreçlerine katılımı sorununu iki ayrı boyutta değerlendirmek gerekiyor.
- Yaşlı bireylerin kendileri hakkındaki kararları kendilerinin verebilmesi
- Yaşlıların kendilerine ve/veya toplumun geneline ya da içinde yaşadıkları çevreye ilişkin karar alma süreçlerine katılımları
Ayrıntılara geçmeden hemen belirtelim: Yukardaki ilk madde, genellikle bir bireysel hak ve özel hukuk konusu olarak ele alınmakta, ve “karar alma süreçlerine katılım” bağlamında tartışılmamaktadır. Ancak aşağıda ayrıntılarda görüleceği üzere, iki boyut arasında önemli bir bağ bulunmaktadır.
A.Yaşlı bireylerin kendileri hakkındaki kararları kendilerinin verebilmesi
Her yetişkin insan gibi, 65+ bireylerin de, haysiyetleri, yaşam biçimleri, özel yaşamları, ihtiyaçları, bakımları ve tıbbi tedavileri hakkında kendi kararlarını özerk biçimde vermeleri, en temel insan hakkıdır. 1991 tarihli Birleşmiş Milletler Yaşlılık İlkeleri, ve kıyas yoluyla yaşlı hakları için de kılavuz kabul edilen 2006 tarihli Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme (EHİS) bu yaklaşımı yansıtır. Ve Türkiye her iki belgenin imzacısıdır.
Öte yandan, yaşlılıkla birlikte başta bilişsel ve fiziksel olmak üzere sağlık sorunlarının görülmeye başlanması yaşlı bireylerin kendi kararlarını vermeleri önünde bir engel olarak görülmüş, ve başta yaşlının kendisini korumak ve çeşitli suistimallere hedef olmasını engellemek amacıyla, özerk karar verme hakkının kısıtlanması gündeme gelmiştir.
“Fiil ehliyetinin sınırlandırılması” diye bilinen bu kısıt kararını, başta yaşlının ailesi olmak üzere başkaları almak isteyebileceği gibi (Medeni Kanun mad. 405), yaşlı birey, kendisi de böyle bir talepte bulanabilir. (Medeni Kanun mad. 408: “Yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir.”) Bu kararın alınmasıyla birlikte, titiz ve ayrıntılı bir hukuki işlem olarak tanımlanmış olan “vesayet” mekanizması devreye girer.
Ancak, bugün, yaşlanma süreci ve yaşlılık, bu hukuk düzenlemelerin oluştuğu döneme göre çok farklı bir noktadadır. Ortalama yaşam süresi, Medeni Kanun’umuzun kabulünün hemen sonrasında, 1930’da, erkekler için 40, kadınlar için 36 yıl olarak hesaplanırken, bugün TUİK verilerine göre, erkeklerde 75,6, kadınlarda 81 yıldır. 65 yaşına ulaşan bir kişinin önünde, ortalama erkekler için 16,2 yıl, kadınlar için 19,4 yıllık bir yaşam vardır.
Bu durumda, yaşlanmayı yaşam döngüsünün tek bir evresi olarak ele almak giderek zorlaşıyor; bu süreci erken yaşlılık (65-75 yaş), yaşlılık (75-85 yaş), ileri yaşlılık (85+) şeklinde üç evre olarak ele alma eğilimi ağır basıyor. Yaş ve yaşlılık, biyolojik, fizyolojik, bilişsel, psikolojik, ekonomik, sosyal veçheleriyle, ayrı ayrı yaşanan bir olgu olarak görülüyor. Orta yaşla yaşlılık arasında, başta bilişsel beceriler açısından olmak üzere gri ve uzun bir geçiş dönemi olduğu kabul ediliyor.
Bu uzun geçiş döneminde, bireylerin hayatlarının çeşitli alanlarındaki özerklik yetenek ve becerilerinin farklı farklı hızlarda evrileceği açıktır. Ancak yasalardaki vesayet düzenlememiz bu gerçekle uyum içinde değil. Vesayet altına alınan kişi, hukuki, ekonomik, sosyal haklarını tümden kaybetmektedir. Ve kaybedilen bu haklar arasında “seçme hakkı” da bulunmaktadır.
65+ Yaşlı Hakları Derneği olarak, bu durumun, yaşlı bireylerin “karar alma süreçlerine katılımı” konusunda çok temel bir engel olduğu görüşündeyiz; ve yasal düzenlemelerin, bu engeli bertaraf etmek üzere gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyoruz.
B.Yaşlıların kendilerine ve/veya toplumun geneline ya da içinde yaşadıkları çevreye ilişkin karar alma süreçlerine katılımları
Türkiye’de karar alma süreçlerine katılım konusunda, bu mücadeleye çok erken başlayan kadınlar, AB ile yakınlaşma sürecini iyi değerlendiren engelliler, siyaset erkinin tercihleri açısından avantajlı durumda olan gençlerle kıyaslandığında, yaşlılar çok geriden gelmektedir.
Oysa, farklı ve kendine özgü öncelikleri, talepleri, ihtiyaçları ve hatta menfaatleri olduğu dikkate alındığında, yaşlıların da, bir ortak kimlik olarak karar alma süreçlerine katılmaları, ve karar alıcı mekanizmalarda, orantılı olarak temsil edilmeleri gerekir.
Toplumsal karar alma sürecinin en temel mekanizmaları açısından bakıldığında, 65+ bireylerin, seçme hakkını kullanmak konusunda herhangi bir eksikliği bulunmadığını söylemek doğru olacaktır. Kucakta, sırtta taşınarak sandık başına giden yaşlı seçmenler, Türkiye’de seçim günlerinin alışılmış görüntüsüdür. Ayrıca Yüksek Seçim Kurulu da, yaşlı ve hareket yeteneğini kaybetmiş bireylerin oy kullanabilmesi için hemen her önlemi almaktadır.
Temsil konusunda da, durum, görünüşte oldukça dengelidir. 24 Haziran 2018 seçiminde oluşan 27. Dönem meclisinde, 600 milletvekilinden 102’si 60 yaş ve üstündedir.
Yaşlıların günlük sorunları açısından daha da önem taşıyan yerel yönetimlerde de, yine görünüşte oldukça dengeli bir durum vardır. Belediye Meclislerinde, üyelerin yaş ortalaması, Türkiye genel için 48’dir. 16 Avrupa ülkesiyle kıyaslandığında, yaş ortalaması, Türkiye’nin biraz üstünde olan tek ülke, Birleşik Krallık’tır (48.8).
Ancak her konuda olduğu gibi, burada da, yaşlılığın 60 yaşında başlayan yekpare bir kesit olarak almanın getirdiği ciddi bir sorunla karşı karşıyayız: Verilere ayrıntılı bakıldığında, yaşlılığa özgü sorunları, ihtiyaçları, talepleri daha artan, bizim “orta yaşlılık” dediğimiz kesim, ve “ileri yaşlı” kesimin temsil oranlarının ciddi biçimde düşük olduğunu görüyoruz.
TBMM’de, 70 yaş ve üstü milletvekili sayısı sadece üçtür. Aynı şekilde, Türkiye genelinde seçim kazanan 20,498 belediye meclisi üyesinden sadece 175’i 70 yaş ve üstüdür.
Siyasi hayatın başat aktörleri olan siyasi partiler de ise, kadın ve gençlik kolları bulunmakta, engellilere de, çeşitli düzeylerde ayrı bir kimlik olarak yer verilmeye çalışıldığı gözlenmekte, ama yaşlılarla ilgili herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bunun dışında ciddi bir eksiklik, Belediyelerin sivil toplumla ilişkilerinin güçlendirilmesi ve sivil toplumun Belediyelerin karar alma süreçlerine katılımının sağlanması için kurulan Kent Konseylerinde görülmektedir. 2006 tarihli Kent Konseyi Yönetmeliği’de, Kent Konseyi’nin görevlerini sıralayan 6.Madde’de “..ğ) Çocukların, gençlerin, kadınların ve engellilerin toplumsal yaşamdaki etkinliklerini arttırmak ve yerel karar alma mekanizmalarında aktif rol almalarını sağlamak” denilmiş, ancak yaşlılar ayrı bir grup olarak sayılmamıştır.
Bu nedenle, Kent Konseyleri’inin alt organı olarak Kadın, Gençlik ve Engelliler Meclisleri oluşturulduğu halde, Yaşlı Meclisleri ancak yeni yeni, ve çok az sayıda belediyede kurulmuştur.
Gerek merkezi yönetimde, gerek yerel yönetimde, yaşlıların, ayrı bir kimlik ve grup olarak ele alınmaması, kurumsal şemalarda ve işbölümünde, çoğunlukla “Engelliler”le birlikte yer almaları da, yaşlılıkla ilgili genel ve hatalı bakış açısını yansıtmaktadır.
Yaşlıların günlük sorunları, ihtiyaç ve talepleri nedeniyle düzenli ilişkide bulundukları kurum ve kuruluşlar içinde, yönetimde şeklen temsil edildikleri tek yer, Sosyal Güvenlik Kurumu’dur.
2006 tarihli Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun 5. Madde’sine göre, sendikalar ve serbest meslek kuruluşlarının yanısıra, “g) Kurumdan aylık veya gelir almakta olanların üye olduğu en fazla üyeye sahip ilk üç kuruluş tarafından üye sayılarına orantılı olarak belirlenen 9 temsilci” de Genel Kurul’a katılmakta, ve bunlardan biri, SGK Yönetim Kurulu’nda yer almaktadır.
İşleyişindeki tartışmalara rağmen, mantığı itibariyle başka kurumlara örnek olması gereken bu düzenleme, ne yazık ki, bir istisna olarak kalmıştır.
Son olarak Türkiye’de 12 milyondan fazla emekli olmasına rağmen, emeklileri örgütleyen sendikalar da henüz emekleme dönemindedirler.
3. Politika Önerileri
- Yaşlı bireylerin siyasi haklarını kaybetmelerine neden olan, toptancı “vesayet” düzenlemesi gözden geçirilmelidir. Bu konuda Medeni Kanun’un 429-431. Maddeler’inde öngördüğü “yasal danışmanlık” kavramına ağırlık verilebilir. Ya da, “vesayet” konusunda, İsviçre Medeni Kanunu’nda, 2013 tarihinde yapılan değişiklikle yürürlüğe giren “yetişkinlerin korunması” kavramı doğrultusunda, topluca değişikliğe gidilebilir.
- Başta Belediye Meclisleri olmak üzere, seçimle oluşan her yapıda, yaşlılığın her evresinin dengeli ve orantılı olarak temsil edilmesine özen gösterilmelidir.
- Yaşlılarla ilgili çalışma yapan, başta, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Büyükşehir ve ilçe Belediye’leri olmak üzere, bütün kurumlarda, yaşlıların, ayrı bir kimlik ve grup olarak görülmesi sağlanmalıdır.
- Kent Konseyleri Yönetmeliği değiştirilerek, Konseyler’de “Yaşlı Meclisi” oluşturulması kurala bağlanmalıdır.
- Emeklilerin sendikal örgütlenmesi hem sivil toplum, hem de diğer sendikalar tarafından teşvik edilmelidir.
- Yaşlıların günlük sorunlarıyla doğrudan temasta olan Belediyeler arasında,
- tecrübe, sorun, iyi ve kötü örnekleri paylaşması,
- insan kaynaklarını eğitmesi, hizmette ortak ve benzer standartlar oluşturabilmesi,
- yaşlı perspektifli stratejik plan, performans kriterleri ve bütçe yapılmasının sağlanması
- yaşlılarla çalışan personelin kurum bünyesinde statüsünün yükseltilmesi,
hedeflerini gerçekleştirmek için, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği “Yaşlı Dostu Kentler Ağı” doğrultusunda, önce bir İşbirliği Platformu, devamında da, 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’na uygun bir “Yaşlı Dostu Kentler Birliği” kurulmalıdır.
[1] Bu, BM Genel Sekreteri’nin hazırladığı, “COVID-19’un Yaşlı İnsanlar Üzerindeki Etkisi” başlıklı siyaset belgesinde sistemli şekilde izah edildiği gibi, sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir. Bkz. https://unsdg.un.org/sites/default/files/2020-05/Policy-Brief-The-Impact-of-COVID-19-on-Older-Persons.pdf
[2] https://ailevecalisma.gov.tr/eyhgm/mevzuat/uluslararasi-mevzuat/
[3] http://www.radikal.com.tr/turkiye/80-yilda-omrumuz-iki-katina-cikti-1009181/
[4] TUİK, İstatistiklerle Yaşlılar, 2019 http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=33712
[5] Prof. Dr. Yıldız Tümerdem, “Gerçek Yaş (Real Age)” Turkish Journal of Geriatrics 2006; 9 (3): 195-196 http://geriatri.dergisi.org/uploads/pdf/pdf_TJG_310.pdf
[6] Bkz. 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütüklerinin Düzenlenmesi hk. Kanun mad.8 – “Aşağıdaki kimseler seçmen olamazlar: 1. Kısıtlı olanlar,.. “
[7] http://www.ysk.gov.tr/doc/dosyalar/docs/24Haziran2018/2018CBMV-MVYas.pdf
[8] Özdeş Özbay, “Türkiye ve 16 Avrupa Ülkesinin Yerel Meclis Üyelerinin Profilleri”, Pınar Uyan Semerci, der. Yerel Demokrasi Sorunları, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2005 içinde, ss. 96-100
[9] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=10687&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5
[10] https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/05/20060520-2.htm
[11] https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4721.pdf
[12] Prof. İbrahim Kaplan, ““İsviçre Medeni Kanunu’nun (ZGB’nin) Yetişkinlerin Korunmasına İlişkin Yeni Hükümlerinin Değerlendirilmesi” Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı:137, Temmuz 2018